İstanbul Ticaret Borsası

               

  • BAŞKAN'DAN
Başvuru Yapan: Gerçek Kişi

4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince istediğim bilgi veya belgeler aşağıda belirtilmiştir. Gereğini arz ederim.


T.C. Kimlik No (*)

:     


Ad Soyad (*)

:     


E-Posta (*)

:     


Telefon (*)

:     


Faks (*)

:     


Geri Dönüş Tercihiniz

:    


Adres (*)

:     



İstenilen Bilgi / Belge (*)

:     


(*) Zorunlu alanların doldurulması gerekmektedir.

Başvuru Yapan: Tüzel Kişi

4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince istediğim bilgi veya belgeler aşağıda belirtilmiştir. Gereğini arz ederim.


T.C. Kimlik No (*)

:     


Ad Soyad (*)

:     


E-Posta (*)

:     


Telefon (*)

:     


Faks (*)

:     


Geri Dönüş Tercihiniz

:    


Adres (*)

:     



İstenilen Bilgi / Belge (*)

:     


(*) Zorunlu alanların doldurulması gerekmektedir.

    Ekim
    2017
    Anadolu hesaba kitaba gelmez

    20. yüzyılın başında yeni bir dünya düzeni kurmayı düşünen büyük beyinler, programlarını hazırlayıp beklemeye başladılar. Bu düzen, ekonomik ağırlıklıydı, çünkü ekonomiyi elinde tutanın her şeyi belirlediği bir dünya kuruluyordu. Bu düzenin kurucuları, Amerika’daki Yahudi beyinlerdi. Dünyayı nasıl kontrol edebileceklerini, en ince ayrıntısına kadar düşünmüşlerdi. I. Dünya Savaşı’nın ardından uygulamaya koyamadıkları planlarını, şartların olgunlaşmaya başladığına inandıkları 1939 yılında hayata geçirmeye başladılar. II. Dünya Savaşı’nın getirdiği ortam, onlar için biçilmiş kaftandı. Savaştan uzak durmaya çalışan Başkan Roosevelt ikna edilerek, ABD savaşa sokuldu ve dünyanın geleceğini belirleyecek olan savaş sonrası şartlar elde edildi. Yeni dünya düzeninin başarısının sırrı şuydu: Amerikan menfaatleriyle programı hazırlayanların menfaatleri özdeşleştirilmiş, aynileştirilmişti.

     

    Peki, bu düzenin somut tarafları neydi, hep böyle hayali, görünmez miydi? Elbette hayır, oldukça somuttu. Savaş biter bitmez, iki tane anlaşma yürürlüğe sokuldu. Bunlardan biri Bretton Woods Anlaşması’ydı. Bir Amerikan kasabasının adını taşıyan bu anlaşmayla dünyaya nizam veren IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar kuruldu. Bu anlaşmanın temelinde de şu yatıyordu: Bütün ülkeler paralarını Amerikan Merkez bankalarında rezerv edecek, o da bunun karşılığında altın tutacaktı. Bunun anlamı ise doların dünya parası olması, herkesin dolara göre hiza alması demekti.

     

    İkinci önemli husus: Savaşın mutlak galibi ABD, dünyayı yöneten güçlere iki defa kafa tutan ve bunun bedelini ağır bir şekilde ödeyen Almanya ve Japonya gibi ülkeler ile tüm dünya ülkelerine diyordu ki, “Sizleri ekonomik olarak ben kalkındıracağım.” Sözlerinde durup Almanya’yı da, Japonya’yı da, diğer ülkeleri de ABD kalkındırdı. Ama bunun bir bedeli vardı. Ekonominin kontrolü de onun eline geçiyordu. O ülkelerde ekonomik kalkınmanın sistemini kuran ABD, bu sisteme hayat veren ruhun da kendine bağlı olmasını sağlamıştı. Nasıl mı? Siz ister yanı başınızdaki komşunuza olsun, ister çok uzaktaki müşterinize olsun, Amerikan dolarıyla ödeme yaptığınızda, bu ödeme emri Amerika kıtasındaki bankalara uğramadan oraya ulaşmıyordu. Yeni sistemi kuranlar, dünya sistemini dünya parası dolar ile kontrol altına almışlardı. Doları kontrol eden, dünyayı kontrol ediyordu. Daha sonra güçlü ve sömürgeci Avrupa ülkeleri bundan rahatsız olup Avrupa Birliği’ni kurdular ama ciddi bir etkinlik henüz kazanamadılar.

     

    Türkiye’nin bu fotoğraftaki yeri neydi? Çok açıktı: Ne olacaktı, ne ölecekti. Kontrolden çıkmasını sağlayacak bir kalkınmaya asla izin verilmedi. Rahmetli Turgut Özal, bu sarmalı yabancı sermayeyle birlikte aşmaya çalıştı ve çok önemli bir yol açtı. Ardından iktidara gelen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ise millî kalkınmanın önündeki en büyük engel olan vesayet sistemiyle mücadele ederek kalkınmamızı belirli bir seviyeye taşımayı başardı. Son günlerde Kuzey Irak’ta, Suriye’de ve genel anlamda Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri bir de bu açıdan değerlendirmekte fayda var.

     

    İstanbul Ticaret Borsası Başkanı olarak bu konu hakkında şunu söyleyebilirim: Bu sayımızda İzmir ve Aydın yöremizde yetişen ve bu topraklara özgü olan incirin, ABD’nin Kaliforniya eyaletine götürülüp orada yetiştirilmesinin hikâyesi var. Kâr elde etmek için her yolu deneyen Amerikalı girişimciler ile onlara yardımcı olan Amerikan devleti tarım kurumlarının gayretleri boşunaydı. Çünkü Anadolu toprağında yetişen bitkilerin de, incirin de huyu suyu Amerikan toprağına uymuyordu.  Amerikalıların anlamadıkları şey, Anadolu’nun hesaba kitaba gelmez, öngörülmez olduğuydu. O yüzden diyorum ki, son zamanlarda ABD ve bazı malum ülkelerin Türkiye üzerine yaptıkları hesap tutmayacak. Çünkü Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi Türkiye test edilecek ülke değildir. Test etmek isteyenler de sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklarını, ağır bedel ödeyeceklerini aklından çıkarmasınlar.

Etkinlik Takvimi
İstek, öneri, memnuniyet ve şikayetlerinizi belirtiniz.
 
       
Sektörel Sorun ve Çözüm Önerileri
       



Dijital Tarım Pazarı'na (DİTAP) nasıl üye olunur?