Gıda israfı ve düşündürdükleri
“Bir devlette boş tarla ve adam bulunmazsa refah olur. Tembel insanlar ve ekilmemiş topraklar olursa devletin işleyişi bozulur.” 1837’de dönemin padişahına sunulan bir rapor bu cümleyle başlar ve Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek gücün tarımda sahip olacağı üstünlük olduğuna işaret eder. Pandemiyle birlikte anladık ki, tarım ve gıdada bir ülkenin kendi kendine yetmesi o milletin bekasının ve bağımsızlığının en önemli şartıdır. Bilhassa dünya ülkeleri için münbit bir ambar vazifesi gören Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş bu konunun ciddiyetinin anlaşılmasını sağladı. Ama bizce madalyonun görünmeyen bir yüzü daha var: Çağdaş küresel medeniyetin esiri kılınan insan, tahripkâr üretimin ve hesapsız tüketimin aktörü oldu. Çünkü gıdada ‘sürdürülebilirlik’ yerine kat be kat kazanmanın sürdürülebilir olması önemsenmiştir. Bu anlayışın bizi getirdiği nokta felakettir. Öyle ki tüm dünyada üretilen gıdanın üçte biri çöpe gidiyor, israf ediliyor.
Elbette tarımda yüksek teknolojiler kullanılıp daha çok üretmek, insanlığın geleceği bakamından çok önemli… Ama insanlığın geleceğini doğrudan ilgilendiren daha ehemmiyetli konu şudur ki, ahlakı gündemden çıkarmış bir tüketim anlayışına teknolojinin yetişmesi de mümkün olmayacaktır. Çünkü insanlığın çıkmaz sokaklarını çoğaltmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
İstanbul Ticaret Borsası yönetimi olarak biz, göreve geldiğimiz günden beri bu konuya ağırlık verdik, korkunç boyuttaki israfı önlemezsek geleceğimizin “karanlık” olduğunu anlatmak için her yöntemi kullandık, kullanmaya devam ediyoruz.
Bizi bu konuda harekete geçiren en büyük neden şuydu: Devletimizin tarım sektörüne verdiği desteğin tam 7 katı para gıda israfı sebebiyle çöpe gidiyor… Bunun Türkçesi şudur ki, her yıl 14 milyar dolar paramızı biz kendi elimizle yok ediyoruz.
İsraf sadece tarımda olmuyor. Bizatihi insan varlığı da israfla eş düşünce ve eylemlerin içinde… Sözgelimi asil milletimizin içinden çıkan bazı bozuk tinetliler, ömrünü bu milletin şahlanmasına ve bu devletin sözde özgürlük düşkünü sömürgecilerin kölesi olmamasına adayan 21. yüzyılın en büyük liderine çamur atıyorlar. Nereden aldıkları malum olan talimatlarla hareket ediyor, Türk gençlerini yerli ve milli düşünceyle yetişmesi için ellerinden geleni yapan dernek ve vakıfların eğitim harcamalarını siyasi ikbal edinme gayretlerine meze yapıyorlar. Onlara eze eze öğretilecek ki bu milletin istikbalini israf edemeyeceksiniz. Bu ülkenin gençleri liderlerine sahip çıkacak.
29 Mayıs’ta 21 yaşında İstanbul’u fetheden komutan, dinazor ve işbirlikçi ruhlara karşı nasıl mücadelesinde başarılı olduysa, o ruhun 21. yüzyıldaki temsilcisi Recep Tayyip Erdoğan da Allah’ın izniyle başarılı olacak. O zaman işbirlikçi ruhlar, olup bitenleri tıpkı 15 Temmuz gecesi pısırık kedilerin yaptığı gibi televizyonun karşısında büzülerek izleyecek. Ama biz bu durumu onlar için normal buluyoruz. Neden mi? Çünkü…
Eğer bazı insanların ruhu tarım yapılmayan tarlalar gibiyse, orada sömürgecilerin ve hain terör örgütlerinin işbirlikçilerinin yetişmesinden daha doğal bir şey olmaz. Meğer 1837 tarihli raporda ne kadar doğru tespit edilmiş:
“Tembel insanlar ve ekilmemiş tarlalar, devletin işleyişini (ve geleceğini) bozar…”
Tıpkı günümüzde zihni boş ve tembel insanların video kayıtlarla yaptıkları gibi…