Türkiye’nin güvenliği gıdadan geçiyor
Geçen sene yitirdiğimiz merhum Mehmet Genç, Osmanlı iktisat sisteminin üç temel üzerine oturduğunu, bunların en mühiminin de iaşecilik olduğunu belirtir. Ona göre iaşecilik, şu ilkeye dayanır: “Benim halkım, hiçbir malın sıkıntısını çekmesin ve tüketeceği ürünleri en ucuza satın alsın.” Aslında bu anlayış, Orta Asya’dan beri Türklerde hakimdir. Orhun Kitabelerinde Bilge Kağan der ki, “Boylarım bolluk içinde yaşıyor, bu bana yeter.” Yine Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’de “Sağ elin kılıç sallar ve vururken, sol elin ile mal dağıt” diye yazar. Görüldüğü gibi halkımızın refah içinde yaşaması, kıtlık ile karşılaşmaması bizim devlet anlayışımızın temel prensibidir. Uzun süre unutulan bu ilke, 2002’den itibaren Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından tekrar yürürlüğe konuldu.
Hükümet bu politikasını; son 7-8 yıldır özel olarak tertiplenmiş Gezi Olayları, 15 Temmuz Darbe Girişimi ve sonrasındaki döviz manipülasyonu ile ardından yaşadığımız Kovid-19 salgınına rağmen kararlı bir şekilde uyguladı. 2022’nin Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bütün hesapları alt üst etti. Dünya pandemi krizi bitmeden yeni bir krize daha maruz kaldı. ABD ve Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar Rusya ve Ukrayna’nın önemli üretici durumunda oldukları bazı emtianın fiyatlarını yükseltti. Sözgelimi petrol fiyatları 138 dolara dayandı. Doğalgaz, paladyum, titanyum, nikel ve buğday fiyatları tarihî rekorlar kırdı. Bu arada Batılı ülkeler Rusya’daki yatırımlarını durdurup bu ülkeden çıktılar. Savaş sebebiyle kapattıkları fabrikalarının açıklarını diğer ülkelerdeki tesisleriyle telafiye çalıştılar. Bu ve bunun gibi sebepler, Türkiye ekonomisini de etkiliyor. Öyle ki savaştan Ukrayna ve Rusya’dan sonra en çok etkilenen ülke Türkiye oldu denilse yeridir.
Hem savaş hem pandemi bize, bir kez daha “küreselcilerin küçük gördüğü kendine yeterlilik” meselesinin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu öğretti. Bilhassa gıdada… Öyle ki tarım devriminden bu yana tüm sektörlerin anası kabul edilen gıdanın, asla pabucunun dama atılamayacağını gösterdi. Gıda, savunma sanayiinden bile daha stratejik olduğunu hissettirdi. Türkiye, bunun farkında… Türkiye’yi yönetenler ülkemizin güvenliğinin gıdadan geçtiğini biliyorlar. Ama krizleri kısa yoldan zengin olma fırsatına çevirmek isteyen spekülatörler, evet onlar ayçiçekte de, şekerde de sınıfta kaldılar. Onlar İstiklal Marşı’nı dillerinden kalplerine değil ceplerine indirmek için yarışan gafiller… Onlara en iyi cevabı Mehmed Akif veriyor: “Cânı, canânı, bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”
Hükümetin hem spekülatörlere, hem de gıda ürünlerinde kıtlık oluşmasını önlemeye yönelik önlemleri ise bu vatan üzerinde yaşayanları öncelemeyi sürdüreceğini ortaya koyuyor. Bitkisel ve bazı bakliyat ürünleri ile ete getirilen ihracat yasağı bu bakımdan önemli… Biz bu adımları destekliyor, halkımızın karnının doymasının dünyanın doymasından önce geldiğine inanıyoruz. Bilge Kağan’ın dediği gibi “gündüz oturmadan, gece uyumadan, ölesiye bitesiye (milleti için) çalışanların” her daim destekçisiyiz.