Yüreğimiz Cumhuriyetimizin 100 yıllık kazanımlarıyla güç kazanıyor
Türkler; ister Orta Asya bozkırlarında at koşturup Asya kıtasının hâkimi olduklarında, ister Hazar’ı bir solukta geçip tüm Doğu Avrupa’yı fethettiklerinde, ister Anadolu üzerinden Balkanlar’a erişip Viyana kapılarına dayandıklarında, isterse tüm Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu yüzlerce yıl yönettiklerinde olsun, hakimiyetlerinin tek bir güç kaynağı vardı: Mazlumun yanında en güçlü şekilde durmak… Türk sözcüğünün “güçlü” anlamının hakkını hep bu şekilde verdi. Mazlumun, gadre uğrayanın, kimsesizin kimsesi olmak Türkün varlık sebebiydi. Hesapsız kitapsız, gerektiğinde bütün var’ını ortaya koyarak bunu yaptı. Var’ından vazgeçmeyi göze alarak “var” oldu.
Millî Mücadele de böylesine bir iradenin tecellisidir. “Memleketin bütünlüğü ve vatanın istiklali” uğruna her şeyi göze aldık ve kazandık. Bu kararlılıkla Millî Mücadele’yi yürüten milletimizin iradesinin kayıtsız şartsız temsil edilmesi de Cumhuriyet ile gerçekleşti. Cumhuriyet, bizim için sadece bir rejim ismi değildi, aynı zamanda “bağımsızlık, hürriyet, halkın iradesi, emperyalizmle savaş, yoklukla mücadele, Anadolu’yu kalkınma ve refah ile tanıştırma” anlamına geliyordu. Özetle köklü bir geleneği milletimizin büyük geleceğiyle buluşturmanın adıydı. Ama en önemlisi Cumhuriyet, 5 bin yıldır Türk karakterinin ayrılmaz bir parçası olan “kimsesizlerin kimsesi” olmaktı. Bu yüzden Cumhuriyet, Türk milletinin her ferdi tarafından anında bağrına basıldı, içselletirildi ve bizim “ayrılmaz” bir parçamız oldu.
Yine Cumhuriyet, sadece Türkiye sınırları içinde değil, bulunduğumuz medeniyet coğrafyamızdaki her millet için de, her Müslüman için de bir huzur, barış ve esenlik kaynağına dönüştü. Cumhuriyet yaşadıkça, Türkiye; Türkiye yaşadıkça tarihsel hinterlandımızdaki her millet yaşayacaktı. Dolayısıyla İstanbul ne kadar huzur içindeyse Üsküp de, Saraybosna da, Tırnova da, İskeçe de, Burgaz da, Deliorman da, Bakü de, Gence de, Kerkük de, Bağdat da, Halep de, Bingazi de, Kudüs de ve Gazze de o kadar huzur ve barış içinde olacak demekti. O yüzden Cumhuriyet’in 100. yılını kutladığımız, 29 Ekim 2023 tarihinden bir gün önce İstanbul’da yüz binlerce insan “Gazze” için haykırdı. Gazze’yi ayakta tutacak ruh, Türkiye Cumhuriyeti’ni de ayakta tutan ruhtur. Gazze ile Cumhuriyet arasındaki bağı kesmeye kalkanlar, Gazze’yi düşürdükten sonra sınırlarımızdaki hain ve hileli tuzaklarıyla bu topraklar için de ahkâm kesmeye başlayacaklardır.
Bu sebeple bizim için Gazze önemli ve Gazze ölmemeli… Onun için yüreğimiz bu coğrafyanın her bir parçası için atarken, herkes bilsin ki aynı zamanda ülkemizin tam bağımsızlık ve özgürlüğü için de atıyor. Yüreğimiz 5 bin yıllık tarihimizden aldığımız güçle atıyor… Yüreğimiz, Cumhuriyetimizin 100 yıllık kazanımlarıyla güç kazanıyor. Türkiye güçlü olunca, “dünya 5’ten büyük” oluyor, mazlumlar sahipsiz kalmıyor. Özetle ifade edeyim ki, 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizde ticaretten ekonomiye, siyasetten bilime, kültürden sanata ve daha birçok alanda elde edilen büyük başarılar, Türkiye’nin gücünün göstergesidir. Özellikle Cumhuriyetimizin son çeyrek yüzyılında savunma sanayiinde kat edilen büyük mesafe, bekamızın teminatıdır. Ne mutlu ki bize, Türkiye, Cumhuriyetimizin kurucu kadrosunun temelini attığı bölgesel ve küresel aktör olmayı başararak, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girmekteyiz.
Millî Mücadele’yi zafere ulaştırıp Cumhuriyet’i tesis eden kadroyu, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşlarını minnetle yâd ederken, Cumhuriyet’in Türk halkı kadar mazlum ve mağdur milletler için de bir umut ve kol kanat olduğunu hiç aklımızdan çıkarmamız gerektiğine inanıyorum:
“Sonsuza Kadar Yaşasın Cumhuriyet…”