İstanbul Ticaret Borsası

            

  • HABERLER
  • REVAÇTA BİR GEÇİM SAN’ATI TAHLÎT VE TAĞŞİŞ
Başvuru Yapan: Gerçek Kişi

4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince istediğim bilgi veya belgeler aşağıda belirtilmiştir. Gereğini arz ederim.


T.C. Kimlik No (*)

:     


Ad Soyad (*)

:     


E-Posta (*)

:     


Telefon (*)

:     


Faks (*)

:     


Geri Dönüş Tercihiniz

:    


Adres (*)

:     



İstenilen Bilgi / Belge (*)

:     


(*) Zorunlu alanların doldurulması gerekmektedir.

Başvuru Yapan: Tüzel Kişi

4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince istediğim bilgi veya belgeler aşağıda belirtilmiştir. Gereğini arz ederim.


T.C. Kimlik No (*)

:     


Ad Soyad (*)

:     


E-Posta (*)

:     


Telefon (*)

:     


Faks (*)

:     


Geri Dönüş Tercihiniz

:    


Adres (*)

:     



İstenilen Bilgi / Belge (*)

:     


(*) Zorunlu alanların doldurulması gerekmektedir.



    REVAÇTA BİR GEÇİM SAN’ATI TAHLÎT VE TAĞŞİŞ
    (16.04.2025 . 15:08:51) (Okuma: 218)

    Öncelikle başlıkta hata yok… Taklit ve tağşiş değil, tahlît ve tağşiş olacak ki, 1939 yılındaki bir gazetede böyle yer almış.

    Tahlît, karıştırma, saflığı bozma; taklit ise, bir şeyin aslına benzemeye çalışma anlamındadır. Tahlît, uzun süredir kullanılmadığından ve yerine aynı anlama gelmese de taklit kelimesini koyduğumuzdan unutulmuş bir kavram. Ancak bence “tahlît ve tağşiş” daha doğruymuş.

    Uzatmadan konumuza geçelim. 1939 yılının 15Martında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan, “Çok Revacda Bir Geçim San’ati Tahlit ve Tağşiş” başlıklı yazı, günümüzde de çok konuşulan gıda güvenliği hakkında. Yazar Salâhaddin Güngör’ün nefis üslubunu yansıtan spotta yazanlar, konuyu özetliyor:

    “Karabiber alırsınız: Acısı yoktur. Şeker alırsınız: Tadı yoktur. Pastırma ile kösele arasındaki fark dişlerin sağlamlığına göre değişir. Hele yağ, başlı başına bir laboratuvar mevzuu oldu.”

    Salâhaddin Güngör, birçok eski zanaatın can çekişirken tahlît ve tağşişin gelişmekte olduğunu vurguladıktan sonra nelerin tağşiş edildiğini sıralar: 

    “Başta su olmak üzere, tabiî, sun’î hangi madde vardır ki, erbabı elinde hasiyetini, çeşnisini ve hatta hüviyetini değiştirmiş olarak karşımıza çıkmasın?

    Bir litre sütün en az iki yüz gramı halis terkos suyudur. Kıvırcık etini, kıvırcık tüylü keçi etinden, silik bir damganın yardımıyla ayırt edebilene aşk olsun! Karabiber alırsınız: Acısı yoktur. İkinci ve üçüncü sınıf şekercilerden şeker alırsınız: Tadı yoktur. Kayısının arasından ‘hikmeti Huda’ zerdali çekirdeği fırlar.

    Pastırma ile kösele arasındaki fark, dişlerin sağlamlığına ve çürüklüğüne göre değişir. Hele yağ, başlı başına bir laboratuvar mevzuu oldu. Balkabağı kurusundan balmumu hülasasına kadar, içinde ne aransa bulunuyor: Sıhhate yarar nesneden gayrı!

    Kaymak namı altında satılan yumuşak küspeleri, ineğe gösterecek olsanız, sütünden yapılmadığına, kendi diliyle böğüre böğüre yemin eder.

    Üzümün, suyunun suyunun suyundan yapılan sirkeye ne dersiniz? O bile, eskiden olduğu gibi, yalnız kabına değil, keskinliğinin zararını, midelerimize çektirmeye başladı.

    Sözü uzatmayalım: Tahan helvası üstübeçli (günümüzde, sağlıksız olduğu için sadece dış mekan boyalarında kullanımına izin verilen madde), pirinç taşlı, armut çürük, kumaş otludur!”

    Yazar, birbirinden güzel diyaloglarla, havyar, kaşar, salep, tavuk, sakız leblebisi, meyve ve sebzelerdeki sahtekârlıkları sıraladıktan sonra yazısını şöyle bitiriyor:

    “Bu gidişle (…) İstanbul halkı da, hep bir ağızdan Belediye kapısında feryat edecek:

    -Yahu! Allah rızası için katkısız tarafından bir şey verin bize!”

    1930’lu yılların gazeteleri incelendiğinde bu ve buna benzer birçok yazı ve habere rastlarsınız. Bunların ortak özelliği ise ne yazık ki sorunun çözülebileceğine olan inancın azlığıdır.

    Örneğin 17 Ağustos 1937 tarihli Son Posta gazetesinin ikinci sayfasında yer alan Muhittin Birgen imzalı,“Taklid ve Tağşiş Ruhunun İmhası Lazımdır” başlıklı yazı şöyle başlar:

    “Türkiye’de taklid ve tağşiş, hiç değilse bir kısım iktisadi faaliyetlerin esasıdır.”

    Ardından örnekleri sıralar Muhittin Birgen: Alkol derecesi düşük kolonya ve içkiler, ilaçlar, kumaşlar, pamuklar, pudralar ve saire…

    Muhittin Birgen’in yazısı şöyle bitiyor: “Bugünkü vaziyet kötüyü ve mağşuşu (hileli mal) iyiye ve temize vehilekârlığı da doğruya karşı himaye eden bir hal oluyor. Bur derdi bir an evvel tezgâha koymak ve hilenin, fesadın, tağşişin kökünü ezerek memleket iktisadiyatına bir ahlak ve nizam vermek icap ediyor.”

    Aynı gazetede birkaç hafta sonra, 8 Ağustos 1937’de yayınlanan, “Taklide ve Tağşişe Karşı Bütün Memlekete Şamil Bir Mücadele Lazımdır!” başlıklı haberde de benzer örnekleri sıralanarak, özellikle Anadolu’da çoraptan kumaşa, faniladan boyaya kadar hemen her ürünün tağşişli olduğu vurgulanıyor. Haberin son cümlesi, çözümün merkezi idarenin iradesinde olduğunu söylüyor: “İktisat Vekâleti bütün bu nevi işleri sıkı bir kontrol altına koyan tedbirler almadıkça bu fenalıkların önüne geçilmesi imkanı yoktur.”

    Taklit ve tağşişi engellemek için, denetimlerin sıklaşması ve cezaların artırılması gerektiğine dair bir yazıda 27 Ekim 1934 tarihli Hakimiyeti Milliye gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı’nın kaleminden çıkmış: “Hiçbir Avrupalının kendini zehirleyen veya midesini bozan adama karşı insafı, müsamahası, merhameti yoktur. Ceza ve kontrol zulüm derecesinde ağırdır. Bizde de zulüm derecesinde ağır bir ceza ve kontrol kurarak, yiyecek içecek hilelerine kati surette set çekmek zamanı gelmiştir. (…) Milletin sıhhati, bütün ticaretlerin, kazanç kaidelerinin ve bütün müsamahaların, merhametlerin üstünde bir şeydir.”***İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise gıda darlığının da eklenmesiyle, bugünkü gıda kodeksine benzer bir nizamname yayınlanarak, taklit ve tağşişle mücadele sürer. 9 Eylül 1942 tarihli Bugün gazetesinin ilk sayfasında yayınlanan “Gıda Maddelerinden Tağşişe Meydan Verilmeyecek” başlıkla haberin spotunda, “Gıda maddelerinin ve umumî sıhhati ilgilendiren eşya ve levazımın hususî vasıflarını gösteren nizamname neşredildi” ifadesi vardır. Bu haberde, Falih Rıfkı’nın sekiz yıl önce talep ettiği caydırıcı cezalar hakkında bir bilgi yer almaz. Ancak, haberin hemen üstünde yer alan “Vurguncular Daha Şiddetle Cezalandırılacak” başlıklı haberde, yokluk yıllarının etkisiyle olacak, meslekten men, malların müsaderesi ve 10yıla varan hapis cezalarından bahsedilir.***Hülasa, gıdada taklit ve tağşiş günümüzde de canlılığını koruyan bir sorun. Özellikle, internet ve semt pazarlarındaki denetim sorunları ile yeterince caydırıcı olmayan cezalar sorunu büyütüyor. Ama bence en önemli sorun tüketici bilinci ve sorumluluğundaki eksiklik. Tarım ve Orman Bakanlığının ALO 174 Gıda Hattı ve Ticaret Bakanlığının Alo 175 Tüketici Şikayet Hattı etkin kullanılmazsa ve yüzbinlerce noktadaki milyonlarca kalem ürünü takip etmekte zorlanan Devlet organlarına destek olunmazsa cezaların artırılması da yeterli olmaz…

     





Galeri

İstek, öneri, memnuniyet ve şikayetlerinizi belirtiniz.
Sektörel Sorun ve Çözüm Önerileri
Dijital Tarım Pazarı'na (DİTAP) nasıl üye olunur?


Tarım ve Orman Bakanlığı (Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı)/Kamu Spotu-2